Önceki yazımızda kentler ve kent hayatı ile ilgili idi. Yazımıza devam ediyoruz.
Kentlerde yaşayan kölelerin (hizmetlilerin) dahi suya ulaşımı sorunsuzdu. Kışın kömür benzeri maddeler yakılıyor ve içine döşenmiş borular ile ısı dağıtılıyordu. Tuğladan yapılmış sabit yataklarda uyunuyor ve Horasan tarafındaki sıcak bölgelerde yaz sıcağını evlerden uzak tutmak için soğutucu kuleler inşa edilmişti. Ayrıca sıcaktan ve güneşten korunmak için bodrum katları inşa edilmişti. Hava ve ışığın dolaşımını sağlamaya en fazla tuğla ve kaburgalı kubbeler yardımcı oluyordu. Türkler saraylarında, ticaret merkezlerinde ve evlerinin tepelerine kaburgalı kubbeler inşa ederlerdi.
Avrupa’da sivri Gotik Kemer’in tarihi 11.asırdır. Buralara bu tarz bir inşaat teknolojisinin gelmesi hiç bir şekilde şüphe yok ki Orta Asya Türk Medeniyetinden alınmıştır. İlk önce büyük kiliselerde uygulanmıştır. Normandiya’daki Caen şehrindeki “Saint-Etienne” kilisesi, Milan’daki “San Ambrosio” kilisesi gibi. Çok şaşırtıcı bir bilgi.
Orta Asya’daki Türkler yerde oturdukları gibi iskemlelerde de yaşamlarını sürdürmüşler ve yaygın olarak kullanılmışlardır.
Evlerin içindeki rahatlık kadar, şehrin dizaynı da çok güzelmiş. Bu tespit Arap fetihlerinden tam bin yıl öncesini işaret ediyor. Sokaklar taş döşeli, umumi hamamlar geniş olup genelde mabet ve türbelerin civarında yakın kurulurmuş. Dışarıdan gelen ziyaretçilere konaklama imkânı sağlayan hanlar ve ticaret merkezleri de varmış.
Tüm bunlar Orta Asya’daki Türklerin kökleri çok derinlerde olan bir gelişmiş kent hayatına sahip olduklarının göstergesidir.
Yine itiraf eder batılı araştırmacı ve yazarlar; “bu bölgenin ve milletinin kentlilik hayatı 5 bin yıllıktır” derler. Çünkü kentlilik 4 bin sene önce hayvancılık yapan insanların bir araya gelerek oluşturduğu bir kültürdür derler.
Yeni yapılan kazı çalışmalarında bronz çağında (4 bin sene önce) surlarla çevrili Gonur Tepe ve Marguş gibi Merv civarında kalan kentler gayet mamurdu. Kazılar neticesinde dikdörtgen şeklindeki surların içinde kasabalar, saraylar, mabetler, kamu binaları, çarşıları ve yerleşim yerlerini ortaya çıkarmıştır.
Yine yıllar önce NTV’de Ahmet Yeşiltepe bir belgesel çekmişti. Kadim Türklerin izinde diye. Türkistan bölgesindeki bir müzede, bir belge göstermişti. Tam 4 bin yıllık. Carbon testleri öyle söylüyor. Bu belge bir senet idi. Üzerinde parayı veren ve alan borçlu kişinin ismi vardı. Demem o ki artık Türk nedir ve nasıl bir millettir sorularının cevabı doğru olarak verilmelidir.
Şimdi, Raphael Pumpelly 1900’lerde, Fredrik Hiebert ise bir asır sonra bölgede kazı çalışmaları yürütmüştür. Bu iki Amerikalı arkeoloğun araştırmaları sayesinde Orta Asya Türklerinin ekmek yapmak için buğday eken ilk insanlar olduğunu öğrenmişlerdir.
O çağlarda dünyanın başka yerinde de büyük kentler olabilir. Ancak hiç birisi böylesi bir alt yapıya ve yüksek teknolojiye sahip değildi.
Örneğin; Orta Asya’daki Türk şehirlerinin çok geniş çaplı sulama kanalları ve sistemi vardı. Bu sistemin organizasyonunda büyük bir kabiliyet gerektirmektedir. Bölgeyi ithalat ve ihracat merkezi kılan yapısal çözümler yapılmış. Tüm dünyanın tüccarları bölgeye gelebilmiştir.
Tarım üretimi, deri ve tekstil üretimi, el sanatları, demir ve çelik üretimi gibi çok önemli alanlar Türkler tarafından ya yapılmış ya da yapılanı alıp satmış veya gümrük almıştır.
Bu millet, dünya tarihinin her döneminde başrolde olmuştur.
Not: Yazısı dizisi devam edecek inşallah.
Necati YÜZÜAK