Öz Muhasebeye Var mıyız?
Cemiyet olarak ne haldeyiz? diye düşündüm biraz.
Milli bir ülkümüz ve politik kavgaların üstünde nitelikli çoğunluğun birleştiği ortak siyasetimiz var mı acaba? diyerek çok düşündüm. Kendimizi ne kadar anlıyoruz, birbirimizle ne kadar anlaşabiliyoruz? Ortak paydalarımız nelerdir acaba?…
Bu sorularla meşgul oldum bugün.
Siyasi tercihlerin ayrıştırıcı nitelik kazandığı, İslam’ın bütünleştirici değil öteleyici bir politik dile alet edildiği, siyasi kazanımlar için yaftalamanın geçer akçe olduğu gerçeğine çarptı başım.
Karmakarışık duygular kapladı iç dünyamı…
Yalnız olduğumu hissettim bir anda..
Cemil Meriç cevaplandırdı beni.
“Türk Milletinin fertleri arasında gezindiğimiz de, üzerinde anlaştığımız hiçbir ilke yok. Dil perişan, mefhumlar kaypak, kelimeler köksüz. Politikanın çığlıkları yanında fikrin, kültürün, inancın ve dostluğun, ayrıca düşüncenin sesi boğuk bir inilti gibi.
Politikanın kulakları tırmalayıp insanı esir alan çığlıkları ve katı tarafgirliği karşısında Milli Kültür ve İslam inancı yani bizi biz yapan değerler pörsümüş.
Batı taklitçiliği ve Avrupa özentisi had safhada. Hıristiyanlaşmadık ama içimizde bir ortaçağ keşişi yaşıyor.
Elbirliğiyle sarıldığımız tek müessese: Aforoz, tekfir ve dışlamak…
Başka bir marifetimiz yok, bütünleştiricilik adına.
Birbirimizi tekfir etmekten başka bir meziyetimiz yok sanki. Sevginin, anlayışın dayanışmanın kaybolduğu karanlık devirlerde yaşıyor gibiyiz.
Saygının ve dinlemenin yani anlamanın olmadığı her ortamda tenkit susar, hiciv konuşur.
Türkiye de folklorik bir İslam var. Din sadece alışkanlıkların tekrarı gibi. Din siyasetin keskin kılıcı olmuş sanki.
Siyasal yelpazede çoğunluk gibi görünen Sağ uykuda, hatta uyuşturulmuş…
Cepheleşme hakim toplumda.
Her iki cephenin ortak vasfı; ben haklıyım sen haksızsın ithamına sarılarak birbirinden uzaklaşmak. Kadirşinaslık ve ortak doğru da birleşmek gayreti yok. İnsanla insanı birbirinden ayıran duvarlar haline gelmiş partizanlık.”
Herkes kendi şarkısını söylemekle meşgul. Ama nereye kadar?