Afrika, yaklaşık 30 milyon kilometrekare toprağa, 1,3 milyar nüfusa sahip oldukça büyük bir kıtadır. Afrika kıtasında toplamda 58 ülke bulunmakta olup, Somaliland ve Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınmamaktadır. Etiyopya ve Liberya hariç olmak üzere kıtanın neredeyse tamamı Avrupalı güçler tarafından sömürgeleştirilmiştir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kıta ülkeleri kâğıt üzerinde birer birer bağımsızlıklarını kazanmışlar gibi gözükse de sömürgeci güçlerin ülkelerde kurdukları yeni sömürgeci sistemler sayesinde sömürülen ülkeler gerçek anlamda bağımsızlıklarına kavuşamamışlardır. Bilhassa Fransa bu süreçte gücünü sürekli olarak tahkim etmeye çalışmış, kültürel, siyasi ve ekonomik açıdan eski sömürgelerini elde tutmaya devam etmiştir. Afrika ülkelerinde yaşanan siyasi istikrarsızlığın temel nedeni bu sömürgeci güçlerin ülkelerde bıraktıkları siyasal anlayış ve yönetim mirası ile yakından ilişkilidir.
Afrika kıtası, dünya çatışma alanları içerisinde, askerî müdahaleler ve terör olayları bakımından siyasal şiddetten en çok etkilenen bölgelerin başında gelmektedir. Etnik gerilimler, insan kaçakçılığı, etnik çatışmalar, iç savaşlar adeta kara kıtanın kaderi haline gelmiştir. Kaos ve şiddetin böylesine yoğun yaşandığı bir bölgede ne yazık ki siyasal istikrarın sağlanması kısa vadede ne yazık ki mümkün gözükmemektedir. Özellikle pek çok ülkede meydana gelen askerî darbelerin ardı arkası kesilmemekte, Arap Baharının yaşandığı Kuzey Afrika kuşağında ve terör olaylarının sıkça meydana geldiği Sahra altı Afrika’da siyasal şiddetle birlikte askerî darbeler de ülkelerin adeta yakın gelecekteki kaderini belirlemektedir.
Afrika ülkelerinde 1950’lerden bu yana 200 civarında askerî darbe yaşanmış, bu darbeler yoğunlukla Gine Bissau’dan Sudan’a kadar uzanan çizgide, Sahra Altı Müslüman ülkelerde gerçekleşmiştir. 1990 yılından bu yana dünyadaki 40 askerî darbenin 30 kadarı Afrika’da gerçekleşmiştir.[i]
Bir başka değerlendirmeye göre, teorik açıdan post kolonyal dönemin başlangıcı olarak kabul edilen 1946 yılından 2022 yılına kadar Afrika kıtasındaki 48 ülkede toplamda 323 askerî darbe yapılmış, bunlardan 97 tanesi başarılı olmuş, diğerleri ise başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Arap baharının başlangıcı olan 2011 yılından bu yana ise kıta ülkelerinde 43 askerî darbe girişimi yaşanmış, 10 tanesi mevcut siyasal yönetimleri devirmiştir.[ii]
Bir başka araştırmaya göre ise 1960-2000 yılları arasında Afrika’da her dört yılda bir askerî darbe gerçekleştirilmiştir. 2019’dan önceki yirmi yıllık zaman dilimi içerisinde ise Afrika’da ortalama iki yılda bir darbe girişimi yaşanmıştır. 2020 yılında kıtada bir askerî darbe yaşanırken 2021 yılında 6 darbe yaşanmış, bir de darbe girişiminde bulunulmuştur.[iii]
1952 yılından bu yana Afrika’da en çok darbe yapılan ülke ise 17 darbe girişimi ile birinci sırada yer alan Sudan’dır. Bu darbelerden 5 tanesi başarıyla sonuçlanmıştır. Sudan’dan sonra sırasıyla Burundi’de 11, Sierra Lone’de 10, Gine Bissau, Mali, Burkina Faso, Benin ve Nijerya’da 8 askerî darbe yaşanmış, Komorlar’da 9, Çad’da ise 7 askerî darbe söz konusu olmuştur.[iv]
Rakamlardan da anlaşılacağı üzere ne yazık ki Afrika kıtası siyasal şiddet ve siyasal istikrarsızlık bakımından son derece kaotik bir bölgedir. Sadece son on yılda yaşanan askerî darbeler neticesinde Kuzey Afrika kuşağında seçimle iş başı yapan hükümetler askerî müdahale yöntemiyle birer birer devrildiği gibi Afrika’nın diğer bölgelerinde yaşanan askerî darbelerle ise bazı ülkelerde on yıllardır iktidarda olan kişiler alaşağı edilmiş
(örneğin Sudan’da askerî darbe ile 1989’da iktidara gelen Ömer El Beşir 2019 yılında askerî müdahale ile devrilmiştir) ve siyasi iktidarlarına son verilmiştir. Gerçekleştirilen bu darbeler karşısında Afrika Birliği ve Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası kuruluşlar çoğu zaman darbecilere karşı sert yaptırımlarda bulunmamış, siyasi gücü eline geçiren yönetimleri tanımak durumunda kalmışlardır.
Afrika’da son 18 ayda Mali, Çad, Gine ve Burkina Faso’da gerçekleştirilen darbelerde çok sayıda insan hayatını kaybetmiş, kıta genelinde terör ve şiddetle birlikte yolsuzluk, açlık, uluslararası müdahaleler, ekonomik zorluklar kaçınılmaz birer durum haline gelmiştir. Günden güne güçlenen terör örgütlerinin siyasi istikrarsızlığın temel aktörü olarak ortaya çıktığı pek çok Afrika ülkesinde 2015 yılından bu yana 1,5 milyondan fazla insan yerlerinden edilmiş, sadece Burkina Faso’da gerçekleşen darbede 2 binden fazla insan hayatını kaybetmiştir. Burkina Faso’da sadece 2020 yılında 500, 2021 yılında ise 1150 terör saldırısı düzenlenmiştir.[vi]
Demokratik yollarla ya da kendisinden evvel gerçekleşmiş iç ya da dış müdahale ile yönetime gelen hükümetlerin askerî hareket yoluyla yıkılması[vii] olarak tanımlanabilecek askerî darbelerin (her ne kadar ülkeden ülkeye değişen koşullarda, farklı gerekçelerle gerçekleştirilmiş olsa da) Afrika özelinde pek çok siyasi, ekonomik ve sosyal nedeni bulunmaktadır. Bunların başında Afrika kıtasını uzun yıllar boyunca sömüren Avrupa devletlerinin eski sömürgelerinden vazgeçmemeleri ve yeni bir sömürgecilik anlayışıyla (post kolonyal dönem) hareket etmeleri gelmektedir.
Örneğin Fransa Bretton Woods anlaşması sonrasında kullanımı bir zorunluluk olarak kabul edilen Fransız frangını sömürdüğü ülkeler üzerinde bir sömürü aracı olarak kullanmaya başlamıştır. Batı ve Orta Afrika ülkelerinde Fransa tarafından kurulan merkez bankaları aracılıyla Fransa ile söz konusu ülkeler arasında sermaye hareketliliği ilişkisi kurulmuş, pek çok ülke ekonomik bakımdan Fransa’ya bağımlı hale getirilmiştir. Sömürge para birimi sisteminden ayrılmak isteyen ülkelerde askerî darbeler yoluyla siyasi yönetimler Fransa eliyle devrilmiş ya da mevcut yönetimler terör ve siyasal şiddet yoluyla hizaya sokulmaya çalışılmıştır.[viii]
Diğer taraftan Afrika ülkelerinin pek çoğunda sömürge döneminin bir mirası olarak asker egemen yönetim anlayışı kabullenilmiş bir gerçeklik haline dönüşmüş, bu durum bir süre sonra bölgesel bir kültür haline gelmiştir.[ix] Afrika ülkelerinin pek çoğunda yaşanan, açlık, kıtlık, terör ve sefalet gibi olumsuz koşulların ancak askerî yönetimler eliyle düzeltilebileceği görüşü ne yazık ki sadece sıradan halk kesimleri arasında değil ülkelerdeki elitlerde de yaygın bir kanaat haline gelmiş bulunmaktadır.
Kıtada, özellikle son yıllarda gerçekleştirilen askerî darbelerin pek çoğunun temel gerekçeleri ya da sebepleri arasında ülkelerdeki yönetim sistemlerinin kayırmacı bir yapıya bürünmesi, işsizlik gibi ağır ekonomik sorunlar, orduların ülke ekonomileri üzerindeki tartışmasız hâkimiyeti, uluslararası güçlerin yerleştikleri ülkelerdeki çetin rekabeti, temel tüketim mallarına ulaşmadaki güçlükler, halkın tamamının ya da farklı kesimlerinin yönetim süreçlerine dahil edilmemesi, yönetici elitlerle halkın çıkarlarının ters düşmesi gibi etkenler bulunmaktadır.
Ülke yönetimlerinde söz sahibi olan elitlerin ya da bilhassa askerî bürokrasinin siyasal istikrarı sağlama noktasındaki samimiyetsizlikleri sömürgeci ülkelerin iştahını kabartmakta, eski sömürgelerindeki nüfuzlarını kaybetme korkusu Fransa gibi ülkelerin mevcut yönetimlerin devamı yönünde tavır almalarıyla ya da memnun olmadıkları yönetimleri devirmeleriyle sonuçlanmaktadır. Yönetim değişikliği sağlanan ülkelerde ise sömürgeci devletin etki alanında kalması garanti altına alınan cunta yönetimleri kurulmaktadır. Bu kısır döngü neticesinde halkların çıkarlarını temsil edecek siyasi oluşumlara gidilememekte, ülke kaynakları üzerinde bir avuç askerî elitin hâkim olması sağlanmış olmaktadır.
Tam da bu noktada kısır döngüyü kuvvetlendiren bir başka önemli etken ise bölge halklarının mevcut istikrarsızlıktan ancak askerî darbe yoluyla kurtulabilecekleri yönündeki ilginç kanaattir. Mesela Mali ve Burkina Faso’da askerî darbe, terör, darbeler ve istikrarsızlıktan mustarip olmuş halklar için bir kurtarıcı girişim olarak görülmüştür.[x] Öte yandan Sudan gibi ülkelerde demokratik gelişim ve siyasal istikrar arayışı öne çıkmış ancak sivil güçlerin kendi aralarındaki çatışmalardan dolayı beklenen ilerleme ne yazık ki sağlanamamıştır.
Kıta üzerinde emelleri olan ülkelerin çıkar çatışmaları da Afrika ülkelerinde askerî darbelerin sıkça gerçekleşmesinde bir başka etken olarak görülebilir. Son zamanlarda Libya, Cezayir, Mali, Sudan ve Orta Afrika ülkelerinde askerî güçleri bulunan Rusya’nın Afrika güç dengesinde etkili bir aktör olarak öne çıkmaya başladığı gözlemlenmektedir. Her yıl kıta ülkelerinde yeni açılımlar geliştiren Rusya özellikle eski Fransız sömürgelerinin yer aldığı Batı Afrika ve Sahra altı Afrika ülkelerinde tahkim ettiği askerî güç oldukça etkili hale gelmiş bulunmaktadır.
İşin ilginç tarafı kıtada terör örgütlerinin Batılı ülkelerce desteklendiği düşünen Afrikalılar, Rusya’nın böyle kritik bir konuda kendilerine destek verebileceğini düşünmektedirler. Bu durum Rusya’nın Fransa’nın aleyhine olmak üzere bölgede günden güne güçlenmesine sebebiyet vermektedir. Kıta üzerinde emelleri olan Çin ise daha çok ekonomik gücüyle Afrika üzerinde etkili olmaya çalışmaktadır. Afrika Birliği gibi bölgesel kuruluşlar bölgede yaşanan askerî darbeleri kınayıp ilgili devletlerin üyeliklerini askıya almak isterken, BM nezdinde yapılan yaptırım girişimleri Rusya ve Çin tarafından veto edilerek engellenmektedir. Böylece Fransa’dan başka Rusya da askerî yönetimleri desteklemekle bölgedeki çıkarlarını sağlama almaya çalışmaktadır.
Bu tabloya bakarak netice olarak şunu söylemek mümkündür. Gerek Afrika ülkelerindeki iç dinamikler gerekse uluslararası güçlerin Afrika üzerindeki rekabeti neticesinde yakın gelecekte de kimi Afrika ülkelerinde askerî darbelerin gerçekleşebileceği neredeyse bir kader olarak karşımızda durmaktadır. 2022 Şubat ayında Gine Bissau’da Başkan Embalo’ya karşı gerçekleştirilen başarısız darbe girişimi bu öngörünün pek de haksız olmadığının bir göstergesi olarak okunabilir. Bölgede herhangi bir olumsuz geçmişi bulunmayan Türkiye ise Afrika’daki pek çok ülkeyle, askerî, ekonomik, kültürel, sosyal ve diplomatik ilişkiler gerçekleştirmekte, yükselen bir güç olarak Fransa ve Rusya nezdinde güçlü bir denge unsuru olarak varlık göstermeye gayret etmektedir. Özellikle teröre karşı güvenlik, ekonomik sorunlara karşı refah ve kalkınma, siyasi istikrarsızlık karşısında daha fazla demokrasi ve istikrar başlıklarında Türkiye bölge ülkelerindeki etkinlik sahasını genişletmeli, 2009 yılında başlatılan Afrika açılımını daha da genişleterek karşılıklı iş birliği ve kazanıma dönük politikalarını sahada daha da etkin hale gelecek atılımları yapmalıdır. Zira Akdeniz’in öte yakasından kendilerine uzanan dost eli Afrika hakları için bir kurtuluş kaynağı olabilir. Tarihsel geçmişimiz ve medeniyet değerlerimiz bu potansiyeli fazlasıyla vadetmektedir.
Dr. Akif Çarkçı
22.03.2022
i Ali Maskan, “Afrika’da Artan Darbeler Nasıl Okunmalı”, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/gorus-afrikada-artan-darbeler-nasil-okunmali/2494054, 22.03.2022.
ii Volkan İpek, Mali, Gine ve Burkina Faso Darbeleri, Ortadoğu Analiz Dergisi, c.13, s.111, Mart-2022, s.21.
iii Jonathan M Powell & Clayton L Thyne, Global instances of coups from 1950 to 2010: A new dataset, Journal of Peace Research 48(2) 249–259.
iv Peter Mwai, Sudan’da darbe: Afrika’da Askerî Müdahaleler Neden Artıyor? https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-59057529, 22.032022
v Yine Zimbabve’de 2017 yılında gerçekleşen askerî darbe ile 37 yıldır iktidarda olan Robert Mugabe iktidardan indirilmiştir.
vi Maskan, a.g.m.
vii İpek, a.g.m., s.20.
viii Kaan Devecioğlu, “Afrika’da Darbe Olgusu: Algı ve Gerçeklik Arasında”, Ortadoğu Analiz Dergisi, c.13, s.111, s.24.
ix A.g.m., s.25.
x Devecioğlu, a.g.m., s.26.