EMEK KUTSALDIR! MALI VE EMEĞİ KORUMAKLA İLGİLİ HADİSLERE FARKLI BAKIŞ

İnsanın, başkasının malını çalmamadaki hassasiyetini kendi malını çaldırmamada da göstermesi gerekir. Hz. Peygamber’e adamın birisi; “Ya Resulallah! Adam gelmiş ve malımı almak/çalmak istiyor. “Ne buyurursun?” Hz. Peygamber; “malını sakın ona verme” deyince, sahabi; “Ya benimle vuruşur/savaşırsa” demiştir. Peygamber Efendimiz, bu şahsa “malını koruma uğrunda gerekirse savaşmasını” önermiş ve arkasından: Bu uğurda kendisi ölecek olursa şehit olacağını, malını gasp etmek isteyen kimse ölürse onun da cehenneme gireceğini” beyan etmiştir.[1]

Bu konuda ümmetine şu önemli uyarıyı yapmıştır: “Kim malını korumu uğrunda öldürülürse şehittir.[2] Kim dini uğrunda öldürülecek olursa o da şehittir”[3] Resulullah; “Kişinin malını koruma uğrunda verdiği mücadelenin neticesinde kendisine ölümün gelmesini ‘kutlu bir ölüm’ diye nitelendirmiştir.[4] Ümmetine, şakayla da olsa insanların mallarını almamayı tavsiye etmiş ve “hiçbir Müslümanın malının diğer Müslümana gönül rızası haricinde geçmesinin helal olmadığı” [5] uyarısını yapmıştır.

Hırsızlık konusunu yukarıdaki izahat çerçevesinde anlarsak karşımıza çıkan tablo, çalmak haramdır. Çalmak haram olduğu gibi çaldırmak ve emeğinin karşılığını korumamak da İslam’da yerilmiştir. Hırsızlığa razı olan, emeğe karşı en saygısız davranan kimsedir. Fakat hırsıza karşı çeşitli önlemler alarak duyarlı olan Müslüman şahsiyetlerin aynı duyarlılığı enflasyonist siyasete, kamu mallarının yağmalanmasına ve dağıtımda adaleti göstermeyen devlet yapılanmasına karşı da göstermeleri gerekir.

Ülkelerindeki enflasyona, vakıflar başta olmak üzere kamu mallarının yağmalanmasına ve bu ortamı hazırlayan ideolojik siyasete duyarsızlık maalesef tüm dünya Müslümanlarının ortak hastalığıdır. Kendi adamının zulmüne razı olan insanlar, zulme karşı ortak bilinç oluşturamazlar. Kendi hırsızına onay veren ve kayırmaya çalışan bir zihniyet iflah etmez. Eğer Müslümanların yaşadığı bölgelerdeki takip edilen iktisadi-sosyal politikalar fakiri daha fakir yapıyor ve enflasyona bağlı, paralarının bir değer kaybı oluyorsa Müslümanların hırsıza gösterdikleri teyakkuz halini bu politikaların uygulayıcılarına da göstermeleri şarttır. Buradaki hırsız birey yerine hükmi şahsiyettir. Önemli olan bir hırsızlık vakasının varlığıdır. Bu tip bir politikaya karşı olmak İmanın gereğidir.

Unutulmamalı ki emeğini koruyamayanlar imanlarını da koruyamazlar. Hocalarımızın asli görevi olmasına rağmen ümmete bu konularda bilgi vermediler. Değil bilgi vermek, aksine zalim siyasaya itaati öğütlediler. Buradaki hırsız, birey yerine hükmi şahsiyettir. Önemli olan, bir hırsızlık vakasının varlığıdır. Sömürülen ve çalınan hem emek hem insan ömrüdür.

Sömürünün dini ve kimliği olmaz. Kimden gelirse gelsin, Müslüman şahsiyetin sömürüye karşı durmalı ve hırsızlığın her türlüsüne savaş vermelidir. Bu çerçevede, Müslüman kimliğe sahip olan kimseler hırsızlığın her türlüsüne karşı çıkarak mazlumların, mağdurların ve ezilenlerin sesi olmalıdırlar. Örnek Müslüman olmak bunu gerektirir.

[1] Beyhaki, Sünen-i Kübra, Salat’ü-l Havf, h. no: 6060, c. III, s. 377.
[2] Ahmed, Müsned (tah: Muhammed Şakir), h. no: 1628, c. III, s. 108; Beyhakî, a.g.e, h. no: 6059, c. III, s. 377; Heysemî, Zevaid, c. VI, s. 244.
[3] Beyhakî, a.g.e, h. no: 6063, c. III, s. 377.
[4] Heysemi, a.g.e, c. VI, s. 244.
[5] Beyhaki,a.g.e.Gasb,had. no.11544,c.vı,s.166