ANADOLU’DA SIKIŞTIK, DÜNYAYA AÇILMAMIZ LAZIM

Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen ecdadımız kanları canları ile bu toprakları yurt/vatan edindiler; son 240-300 yıldan buyana da kaybedilerek terk ettiğimiz 22 Milyon kilometre kareden, Kendini Türk ve Müslüman kabul edenlerin gelip yerleştikleri şu andaki bu topraklara sığınmak zorunda kalmışlardır.

Türk nedir derseniz, 22 Milyon Kilometre karelik topraklar da, Osmanlı topraklarında yaşayan Boşnak, Arap, Kürt, Arnavut velhasıl kendini bu topraklara ait hissedenlerin tümüne verilen isimdir. Osmanlı kendine ait olanları böylelikle Anadolu topraklarına taşımış, taşımak zorunda bırakılmıştır. Bunu Cumhuriyetin ilk yılların da beraber yaşadığımız  Yahudi, Ermeni, Rum ve diğer azınlıklara karşı yurt dışında yaşayan Müslüman ve Türkleri karşılıklı Mübadelesi sonucu yapmak zorunda kalmıştır.

Fakat gelin görün ki, Anadolu toprakların da sıkıştık bizim açılmamız lazım, Anadolu yalnız değildir,  Kafkaslar-Balkanlar-Ortadoğu Anadolu’nun kanatlarıdır ve kanatlarını açmaya çalışıyoruz. Pakistan-Libya gibi arka bahçelerimiz olan ülkelerle daha güvenli işbirliği çalışmalara ağırlık veriyoruz. En son olarak da vesayet savaşları ile topraklarımıza taşıdıkları savaşları, biz artık topraklarımızın dışına taşıdık ve mücadelemizi artık bizim geride bıraktığımız topraklarda yapıyoruz.

İşte tamda burada biz USPUM olarak ulusal stratejilerimizin zorunlu olarak  gelecekte var olması için, atılacak adımların tespiti için, bu stratejilerin 10 yıla 100 yıla uzanan muhteviyatta olması için, çalışmalar yaptık/yapmaktayız. Biz Türkiye’mizin daha fazla toprak kaybederek küçülmesine engel olmak için, her geçen gün artan nüfusumuzun müreffeh olarak yaşaması için çabalarımızı ortaya koyup üzerimize düşeni yapmaktayız ve biz USPUM olarak buna her daim hazırız.

Göçler Dünya’nın bir gerçeğidir, göçlerden ülkeler zarar gördüğü kadar faydalanmaları da söz konusudur. Türkiye göç ülkesi olmaktan daha çok göç yolu üzerinde bir ülkedir. Ülkemize doğudan gelen göçmenleri batılı ülkelere göre daha iyi şartlar da barındıra bilmemizin sebebi bizim bir İmparatorluk bakiyesi bir miras üzerine kurulmuş olmamızın etkisi büyüktür. Büyük bir ülke olduğumuzun farkında olmalıyız kendi paradigmamızı kendi köklerimiz de  aramalıyız, geçtiğimiz 20 yıl ve daha önce ki yıllarda yapılan bazı çalışmalar bunu pekiştirmeye başlamıştır. Türkiye cumhuriyeti 1. Dünya savaşını bitirmemelidir bitirmemiştir. Bunun hesabı çetindir mesele sadece adalar meselesi de değildir, vakti geldiğinde adalar meselesini hallederiz. Büyük devletin tavırları büyük olur satrancı büyük olur, kendi paradigması ile kendi partnerlerini iyi seçmeli ve niçin seçtiğini bilmelidir.

Devletimizin gelecek adına yapacağı stratejik planlar sistematik olmalıdır, Söğüt’te 400 çadırdan bir imparatorluğa giden süreçte; Osmanlı’nın nereden geldiğine bakmak lazım, o süreçte Selçuklu-Maveraünnehir var -Melik şah var, İmam Gazali var- İslam medeniyet mefkuresi var ve  işte o yüzyıllar hüküm icra eden bu sağlam yapılar bu temeller üzerine kurulmuştur. İşte tam burada o sözümüzü tekrar söyleyelim: Ulusal Stratejiden Yoksun İseniz Ulusal Travmaya Maruz Kalırsınız, ulus olarak travmaya maruz kalmak istemiyor isek uzun soluklu Ulusal Stratejiler ürete bilmeliyiz. İşte USPUM bunun için var diyoruz.

Ermeni tehcir meselesine gelince Devletin 400 Yıl Milleti sadıka olarak yaşamış bir Milletin insanlarını göndermesi söz konusu değildir, nitekim halen 70.000 den daha fazla bir nüfus ülkemizde gayet özgürce yaşamaktadırlar.  Devlet tehcire mecbur kalmıştır, Devlet kendi tebaası olan Ermenilere zulmetmemiştir. Biz USPUM olarak tehcirden sonra söz konusu edilmeye çalışılan, vakıf malların geri verilip verilmeme meselesi ve söz konusu ettikleri  hak, hukuk ve tazminatlarla ilgili ayrıntılı çalışmalarımız vardır.

Türkiye büyük devlettir ve daha büyük oynamalıdır. Biz tarihimiz boyunca meydan okuyarak büyüdüğümüzü aklımızdan çıkarmadan hem içeride hem dışarı da büyük oynamalıyız. İçeride herkesi anlayacak akıllı politikalar sürdürmeliyiz.”