GÜNAH – HELAK İLİŞKİSİ

Allah Teâlâ’nın lütuflarına layık olabilmek için yaratılış saffeti denilen fıtratı iyi korumak ve günahlarla kirletmemek gerekir. Çünkü günahların sonunda bir düşüş ve ilahi lütuflardan nasipsizlik zuhur eder. Tarihte bu hep böyle cereyan etmiştir. İnsan, günaha battıkça Allah’ı(c.c.) unutur ve bu unutmanın sonunda kendine bile yabancılaşarak; şirke düşerek insaniyet makamının altı olan beşeriyete süratlice iner. Şirkin keyfiyeti ve işlenen günahların durumuna göre kişi, hayvanlardan bile aşağıda da olabilir. Kişinin Allah Teâlâ ile iman eksenli kuracağı dua ve istiğfar iletişimi sayesinde, yeniden insaniyet makamına yükselme istidadı her zaman elindedir. Yeter ki şeytandan ve alt egosunun/nefsinin hilelerinden fırsat bulup kendini ilahi irade doğrultusunda geliştirebilsin.

İnsanın işlediği suçlar büyük günah (kebire) türünden veya toplumsal nitelikli olursa, cezayı hak eder. Ama bu hak ettiği ceza şer’i müeyyideler şeklinde olabildiği gibi toplumsal bir helak biçiminde de olabilir. Günahların bir kısmına verilecek olan şer’i cezaların miktarı ve uygulama biçimleri fıkhın konusu olduğu için bu çalışmada onlara değinilmeyecektir. Günahın yaygınlaşması ile gelecek olan ilahi azap konusunu kısaca açmakta yarar görüyoruz. Hz. Peygamber(s.a.v.), günahların aleni işlenmesinin suçlara toplumsal bir meşruiyete zemini hazırlayacağı ve herkesin bozulmasına neden olacağı konusunda mü’minleri uyarmıştır. Bu uyarı bağlamında ümmetini bir nevi göreve çağırarak şöyle buyurmuştur: “Bir kimse toplumda günahları (açıktan) işler, insanlar da onu engellemeye güçleri yettiği halde mani olmazlar; duruma müdahale ederek o kötü hali değiştirmezlerse Allah’ın cezası/musibeti herkese birden gelir.”[1] Velev ki toplum salih insanlarla dolu bile olsa sünnetullahta hiçbir değişiklik olmaz. “Ümmü Seleme(r.), Ey Allah’ın Resulü! İçimizde salih kişiler varken biz yine de helak olur muyuz?” dediğinde, Hz. Peygamber (s.a.v.); “Evet. Kötülükler yaygınlaşırsa helak olursunuz”[2] buyurmuştur. İşlenen günahlar nedeniyle umumi bir helakten ve toplumsal cezalandırmadan kurtulmanın yolunu da bize Resulullah şu hadisleriyle göstermiştir: “Canımı elinde tutan Allah Teâlâ’ya yemin ederim ki ya iyilikleri emreder, kötülükleri kesinlikle yasaklarsınız; bunları yapmadığınız takdirde Yüce Allah’ın kendi katından başınıza bir bela göndermesi yakındır. O zaman (o musibetin kalkması için veya bir daha vurdumduymaz davranmayacağınıza dair Allah’a) dua edersiniz ama Allah (c.c.) dualarınızı kabul etmez.”[3] Ömer b. Abdülaziz’in belirttiği gibi “Günahı açıktan açığa işlemek toplumsal helaki getirir.”[4] Hadislerde belirtilen tehlikeli alana düşmemek için mü’min olduğunun farkında ve şuurunda olan bir kimsenin kötülüklere ve bütün günahlara karşı savaşçı bir tavır takınması elzemdir. Mü’minler bu tavrı takınmazsa aynı toplumda yaşayan çocukları da “buzağı heykeline” tapınan Yahudiler gibi aynı sonla karşılaşır. Yahudiler buzağı heykellerini göre göre nasıl bir putperestlik illetine tutuldularsa, günahlara seyirci kalan bir nesil de suçları sevecen görmeye başlayabilir. Böyle bir toplum içinde yetişen mü’minlerin çocukları da sürekli seyrettikleri ve aşina oldukları bir “buzağı heykelini” ebeveyninden isteyebilirler.

Kur’an-ı Kerim’de, işlenen günahlarla toplumların helaki arasındaki ilgiyi içeren yüzlerce ayet vardır. Kur’an-ı Kerim’deki günahla helak arasındaki ilgiyi anlatan ayetlerden bir kısmını hatırlarsak karşımıza ilginç sonuçlar çıkmaktadır. Hz. Nuh’un kavmi, kendi hevalarına göre ilahlar uydurmuşlar; Vedd, Suva, Yegus, Yeuk ve Nesr’i[5] inançlarının simgeleri haline getirmişlerdir. Kendi batıl inançları uğruna peygamberlerini yalanlamışlar, alay etmişler, şirki dayatıp Hz. Nuh’un risaletine karşı savaş vermişler ama sonunda helak olmuşlardır.[6]

Hud peygamberin kavmi Ad da putperestliği tercih ederek kendilerine gönderilen peygambere karşı direnmişlerdir. Bu direnme peygambere karşı savaş ve zulüm boyutuna varınca Yüce Allah, işledikleri günahın ağırlığına karşılık Ad kavmini de yok etmiştir.[7]

Semud kavmi peygamberleri Hz. Salih’e karşı çıkmışlar ve körü körüne gelenekçiliğe saplanmışlardır. Peygamberlerinden, önce bir mucize istemişler, sonra da mucize olarak gönderilen deveyi öldürerek Hz. Salih’e meydan okumuşlardır. Neticede Yüce Allah mü’minleri kurtarıp kâfirleri de topluca öldürmüştür.[8]

Lut peygamberin elçi olarak gönderildiği Sodom halkı ise hem risalete karşı çıkmış hem de eşcinsel ilişkilerde bulunmuşlardır. Fıtrattaki en büyük sapmalardan olan bu çirkin davranışa karşı Hz. Lut büyük bir mücadele vermiştir. Kavmine nikâhla yuva kurmalarını emretmiştir. Bu günahı bırakmalarını söylemesine rağmen onlar peygamberle hem alay etmişler hem de sapık davranışlarını sürdürmüşlerdir. Sonuçta onlar da yok olup gitmişlerdir.[9]

Medyen halkı ise iktisadi faaliyetlerinde “istedikleri gibi davranmayı” meşru gördüklerini[10]; güncel deyimle liberalizmi seçtiklerini Hz. Şuayb’a karşı dile getirmişlerdir. Kazanma hırsının uğruna tartıda ve ölçüde hileler yaparak, insanların emeklerini ve bu emeğin tezahür ettiği süreç olan ömürlerini sömürmüşlerdir. Yüce Allah onları, elçisi Hz. Şuayb vasıtasıyla defalarca uyarmasına rağmen vazgeçmemişlerdir. İktisadi şirkte ileri gitmişlerdir. Sonunda sünnetullah tecelli etmiş ve onlar da hak ettikleri cezayı çekmişlerdir.[11]

Hz. Musa’ya karşı büyüklenen, risaletine karşı direnen, ilahlık taslayan Firavun ve bağlılarını da Allah Teâlâ helak etmiştir. “Allah’a karşı ilahlık taslamaktan daha büyük zulüm olmadığı gibi; bu zulme gönüllü itaat edip Firavun’un ulûhiyetini kabul etmekten daha çirkin bir davranış da olamaz. Yüce Allah bu şekildeki bir kötülüğü itirazsız kabul edenleri de gerektiği biçimde cezalandırmıştır.”[12] Firavun’un zulmünden kurtulduktan sonra Allah’ın emirlerini hafife alan ve emri bil maruf görevini yapmayan zalimleri de Allah Teâlâ yok etmiştir.[13] Hak davasının yanında olmayıp firavni sistemin bekası için çalışan ve Kur’an-ı Kerim’de “soluyan köpeğe benzetilen”[14] Bel’am b. Baura[15] da yaptığının karşılığını görmüştür. Böyle bir ceza ile elde ettiği bilgiyi siyasal şirkin egemenliği için kullanan ve şirk siyasasına destek veren insanlar uyarılmıştır.

Kur’an-ı Kerim; haram kazancı yaygınlaştırmaları, [16] faizle uğraşıp menfaat temin etmeleri, [17] emri bil maruf görevini yapmamaları, [18] gönderilen elçileri yalanlamaları, [19] yalana başvurup peygamberden yüz çevirmeleri, [20] zulüm kâr davranmaları, [21] aşırı kazançtan dolayı şımarmaları[22] nedeniyle birçok kişi ve toplumun ağır cezalara çarptırıldığını bizlere bildirmiştir. Yüce Allah, günahlar çoğaldığı zaman bundan herkesin zarar görebileceğini ama görmüyorsa da bunun kendisinin bir lütfu olduğunu şu ayette bildirmiştir: “وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَى ظَهْرِهَا مِن دَابَّةٍ وَلَكِن يُؤَخِّرُهُمْ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا ” “Eğer Allah, işledikleri günahlardan dolayı insanları derhal cezalandıracak olsaydı yeryüzünde (helak edilmedik) bir tek canlı bırakmazdı. Fakat O, (zalimleri cezalandırmakta acele etmez), belirlenmiş bir vakte kadar onlara mühlet tanır. Belirlenen bu süre gelip çatınca da (hepsinin cezasını tam olarak verir. Çünkü) Allah, kullarının her hal ve hareketini görmektedir.”[23] Abdullah b. Mesud (ö: 34/654), bu ayetin tefsiri ile ilgili; “Âdemoğlunun işlediği günahlar yüzünden neredeyse yuvasındaki böcekler bile azap görecekti.”[24] demiştir. Allah Teâlâ da kullarına şu önemli uyarıyı yapmıştır: “وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ ” “(İlahi çağrıyı kulak ardı ederek Allah yolunda mücadeleyi terk ettiğiniz takdirde), yalnızca içinizdeki zalimleri vurmakla kalmayan, (aksine bütün toplumu kasıp kavuran savaş, fakirlik, anarşi, ahlaksızlık, yozlaşma, ruhsal ve toplumsal çalkantılar gibi bir) felaketten korkun; Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu da bilin.”[25]

Kur’an-ı Kerim, günah kavramı üzerinde yeterince durmuştur. Günah kavramını büyüklüğüne ve küçüklüğüne göre değişik isimlerle ifade etmiştir.[26] Günahla ilgili yetmişe yakın kelime kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim’in en büyük müfessiri olan Hz. Peygamber (s.a.v.) de günah kavramı üzerinde çok durmuş ve gerekli izahatı yapmıştır. Kur’an-ı Kerim’i anlamaya ve yorumlamaya olan önemli katkısından dolayı Resulullah’ın (s.a.v.) günah kavramını nasıl sınıflandırdığını bilmekte fayda mülahaza ediyoruz.

Resulullah (s.a.v.), ümmetinin bocalamaması için dinde kapalı bir durumun olmadığını vurgulamış ve herhangi bir şüpheye mahal vermemek için; “helalin de haramın da apaçık olduğunu, aradaki şüpheli şeylerden de kaçınmanın zorunluluğunu”[27] söylemiştir. “Şüpheli olmayan şeylere karşılık şüpheli şeylerden uzaklaş.”[28] Hadis-i şerifi takva yolunda bir mihenk taşı olmuştur. “İnsan günahlardan kaçındığı oranda vera sahibi olur.”[29] Kişi vera makamının olgunluğu ile kendini; “hesaba çekilmeden önce hesaba çeker.”[30] Helak olmanın endişesiyle toplumun küçük gördüğü günahlar bile onun gözünde büyür.[31]

[1] Abdurrazzek, Musannef, no: 20723, c. XI, s. 348.

[2] Malik, Muvatta, c. II, s. 991.

[3] Ahmed, Müsned, c. V, s. 388.

[4] Malik, Muvatta, c. II, s. 991.

[5] Bak: Nuh 71/23

[6] Bak: Nuh 71/25; Hud 11/38, 42-47; Ankebut 29/14-15

[7] Bak: Hud 11/50-60

[8] Bak: Hud 11/61-68

[9] Bak: Hud 11/76-83; Hicr 15/ 58-76

[10] Bak: Hud 11/87

[11] Bak: Hud 11/84-95; Hicr 15/78-79

[12] Bak: Araf 7/136

[13] Bak: Araf 7/164-167

[14] Bak: Araf 7/175-176

[15] Zemahşeri, Keşşaf, c. II, s. 171

[16] Bak: Âl-i İmran 3/75

[17] Bak: Nisa 4/160-161

[18] Bak: Hud 11/116-117

[19] Bak: Nahl 16/112-113; Mü’minun 23/45-48

[20] Bak: Taha 20/48; Furkan 25/36-37; Nur 24/63

[21] Bak: Kasas 28/59; İbrahim 14/13

[22] Bak: Kasas 28/81

[23] Fatır 35/45

[24] Hakim, Müstedrek, no: 3602, c. II, s. 464-5. Konuyla ilgili,

[25] Enfal 8/25

[26] Kur’an-ı Kerim’deki günah kavramını “Hayatı Zikirle Anlamlaştırmak” adlı çalışmamızda yeterince çalıştığımız için burada tekrar ele almadık. İsteyenler oradan bakabilirler. değişik isimlerle ifade etmiştir.[26] Günahla ilgili yetmişe yakın kelime kullanılmıştır. Zenb, ism, ifk, cürm, hub, ricz, rics, zelle, zûr, seyyie, şuhh, şer, şirk, dall, tuğyan, zulm, anid, fücur, fahşa, münker, fesad, fısk, istikbar, kebire, sağire, hit’a, kizb, lemem, neces, nidd, heva, vizr’, anet, makt, hata, isyan, cünah, sefah, batıl, buhl, riya, menn, eza, ğayy, fitne, nüşuz, hud’a, nifak, adavet, suht, ğuluv, buğuz, habis, hüzüv, iftira, cehl, bağy, israf, şekavet, i’tida, ğayz, kibir, lağv, mekr, nemime, bühtan, hıns, ıhtiyal Mavi yayıncılık, s. 55 vd.

[27] Ahmed Müsned, c. IV, s. 269.

[28] Hakim, Müstedrek, no: 2169, c. II, s. 16.

[29] Aclunî, Keşfu’l-Hafa, no: 171, c. I, s. 73.

[30] İbni Furak, Ebubekir Muhammed b. Hasan, Müşkilu’l-Hadis, Halep, 1982, s. 126.

[31] İbni Hanbel, Abdullah b. Ahmed, Sünnet, s. 103.