Kabil’in Oğulları

(Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.” (Maide Suresi 27. ayet)

Kurban, kurb kökünden gelir ve yakın olmak, yakınlaşmak anlamlarını içerir. Allah (cc), Hz Adem’in oğullarına birer kurban emretmişti. Onlardan birinin kurbanı kabul edilirken, diğerinin ki kabul görülmemişti. Kavramın kökünden de anlaşılacağı üzere, kurbanı kabul edilen Allah’a (cc) yakın olmayı; yani Allah’ın (cc) rızasını kazanmıştı. Diğeri ise kaybedenlerden olmuştu.

Bir anlamda; biri “Allah’a yakın olabilmeyi, O (cc)’nun rızasını kazanmayı” “satın almayı” başarmış, diğeri ise bu yakınlığı kazanamamıştı. Konuyu; salt değer, kıymet, arz (para) kavramının doğru anlaşılabilmesi açısından incelediğimizde, ancak bu şekilde bir projeksiyonla açarak genişletmek istiyoruz.

Ayeti kerimeyle birlikte birçok rivayet de günümüze kadar ulaşmıştır. Hz Adem (as)’ın oğullarından Habil ve Kabil arasında bir rekabete dönüşen dünya koşullarının nihayetinde, mesele kurbanla Allah’ın (cc) rızasına bağlanmıştı. Her ne kadar İsrailiyattan alıntı olarak dini kültürlerin içerisine yerleşmiş olsa da; hususla ilgili detaylar günümüze değin nakledilmiştir. Herhangi bir bağlayıcılığı yoktur. Buna rağmen, günümüzde bir türlü anlaşılamayan para konusuna katkı sunabileceği düşüncesiyle, mantıki bir kıyasta da bulunmak istiyorum. Habil ve Kabil’in biri hayvancılıkla diğeri ise ziraatla uğraştığı ifade edilir. Habil, semiz bir koç kurban ederken, Kabil’in ağaçların dibinden topladığı meyveler ya da kalitesi düşük gıdaları kurban olarak adadığı anlatılır.

Bu kıyastan örnekle; ağaçların dibinden toplanmış, verimlilik açısından gerileme sürecine girmiş meyvelerin, zamanla daha da verimsizleşeceği kaçınılmazdır. Bu görüşün, kadim kültürlerde de yüksek zamanlı para teorisini, yani enflasyonist para değer yaklaşımını reddettiğini görüyoruz. Dolayısıyla mal paralar (meyve, tohum, sebze vs) nitelikli olmak zorundadır. Niteliksiz; ağaç diplerinde kalmış, hakir görülmüş, kusurlu, kulakları kesik, boynuzu kırık, yaşlanmış, zamanı geçmiş hiçbir nimeti kurban ya da sadaka şeklinde sunmak elbette makbul görülmeyecekti. Pek tabi bunun gibi, modern sürecin; GDO’lu, doğal olmayan, sağlığa zararlı, seri üretime bağlı ekonomik ömrü kusurlu hiçbir mamulünün de bereketi olmayacaktı.

Paranın yapısını da aynı ya da benzer bir bakış açısıyla inceleyebiliriz. Yukarıda mal para hükmünde saydığımız paralar gibi, itibari paranın da bekletildiği, bloke edildiği yerde sürekli değer yitimine uğraması aynı mesabededir. O halde; sizler enflasyon farkının, hangi kapsamda bu referansı gidereceğini düşünebilirsiniz ki? Kusurlu, boynuzu kırık, hastalıklı kaç büyükbaş hayvanı kurban ederseniz, Allah’ın rızasına ulaşabilmeyi mümkün kılabilirsiniz?

Enflasyon farkını bu açıdan incelediğimizde, postmodern silsilenin dinin hakikatinin üzerini ne şekilde, nasıl örttüğü gerçeğiyle de karşı karşıya olduğumuzu anlayabiliriz.

İlk insandan bu yana Allah’ın bahşettiği nimetler üzerinde algı operasyonlarının cari olduğunu anlıyoruz. Buna rağmen Allah’ın rızasının önemini de… Öyle ki; O’nun (cc) rızasının dışında kalmak insanı cinayete kadar götürebilecek nefsi potansiyeldedir. Buna karşın Allah’ın rızasının kazanılmasının kıymetinin de her türlü tehdit ve zulmün karşısında haktan vazgeçmeme mesabesinde oluşu bizlere öğretiliyor.

Medyen halkına da kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Rabbinizden size açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların mallarını eksiltmeyin. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk etmeyin. İnananlar iseniz bunlar sizin için hayırlıdır.” (Araf Suresi 85. ayet)

Böylece; paranın esas ölçüsünün, alım gücünü eksiltmemek ve Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu daha iyi anlıyoruz. Özellikle; tartı, mal paraların takası esnasında bir kayıt (itibar) olarak nakledilir. Tartının itibarı, parasal bir kıymet gibidir. Dolayısıyla; paranın adaleti de alım gücünü korumak üzerine kodlanmalıdır.

Genel geçer yorumlarımızın dışında, Allah (cc) ayeti kerimede ölçüye riayet edin diye emrediyor. Ölçü kavramı, canlı ve cansız varlıkların olması gerektiği gibi tasarruf edilmesiyle birlikte, alış verişi doğru yapma, tartıda ve kıyasta hile yapılmaması gibi anlamları da içeriyor. Bu kapsamda kavramın adaleti tesis edici, yapılandırıcı bir istikameti olduğunu görüyoruz. İnsanlar (inananlar) için hayırlı olanın; ölçülü olmak, hiçbir hususta aşırıya kaçmamak, korumak ve kollamak olduğunu anlıyoruz.

Sadık USLU

Yazar hakkında henüz biyografi eklenmemiş.



Yazar: Sadık USLU
Yazar hakkında henüz biyografi eklenmemiş.