NUSAYRİLİK Üzerine Sosyal ve Dini İnceleme

Bu makale, Nusayrilerin (Hatay Alevilerinin) hakkında şehir efsanelerine son vermek için kaleme alınmıştır. Bu inanca mensup kişiler ve dinleri hakkında bilgilerin dezenformasyona uğradığı görülmektedir. Nusayrilerde kulaktan kulağa dolaşan çarpık bilgilerden rahatsızlardır. Bu kapsamda inancı incelemek ve özünü vurgulamak için bu çalışma tertip edilmiştir. Çalışmada Nusayri’liğin kısaca tarihçesine değinilmiş ve sonrasında inanç esasları ve ibadet şekilleri tartışılmıştır.

Çalışmanın oluşumu ve verilerin toplanmasında literatür taraması yapılmış, kaynak olacak kimselerle yüz yüze görüşme tekniği uygulanmıştır.

*

Hatay, Anadolu’nun kadim yerleşim yeri olup, yapılan arkeolojik çalışmalar bize milattan 100bin yıl öncesine kadar uzanan geçmişinin olduğunu göstermektedir. Coğrafi konumu itibariyle Asya, Afrika ve Avrupa kıtaları arasında geçiş güzergâhı olması nedeniyle çok kültürlüğü, gastronomisi ve inanç zenginliğinin bakımından da dikkat çekicidir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de farklı kültürden insanların bir arada barış içinde yaşadığı şehirdir. Hatay için “kültür laboratuvarı” tanımı [1]yapmak hiç de yanış olmayacaktır.

Hatay, birçok medeniyet gelip geçmiştir. Huriler, Hititler, Arâmiler, Fenikeliler gibi tarihe damgasını vurmuş kültürler Hatay’da yaşamıştır. Ayrıca Hatay, Helenistik dönem Yunan ve Roma kültürlerinin de etkisinde kalmıştır. Görülüyor ki Hatay, doğu ve batı kültürlerinin bir arada hareket ettiği bir konumdur. Bu kozmopolit yapıyı günümüzde de korumaktadır. Durum böyle olunca farklı inanç ve mezhebe mensup insanların bir arada yaşadığı kadim şehir olarak Hatay karşımıza çıkmaktadır. Özellikle bu makalede Nusayrilik üzerinde duracağız.

Nusayrilik için İslam Ansiklopedisini baktığımızda, “Hz. Ali’nin ilahi güçlerinin olduğu bâtınî bir fırka” olarak tanımlamaktadır.[2] Ve devamında ise bu inanca mensup kişilerin yoğun olarak bulunduğu Lazkiye bölgesindeki Nusayriye dağlarına nisbetle bu ismi aldığı dile getirilmektedir.

Nusayrilere göre bu inanç evrenin var olduğu günden beri vardır, yani evveli ve sonu olmayan ezelidir… Kuran’ı Kerim Nusayriler için hak kitaptır. Ancak bir başka değer verdikleri ve kutsal saydıkları diğer kitap ise Kitâbü’l-Mecmûʿudur.[3]

Daha fazla tarihi bilgilerle konuyu sıkıcı hale getirmek istemiyorum ve günümüze gelerek bu inanç sistemini son halini ortaya koymak istiyorum. Bu kapsamda gerek kaynaklardan faydalanırken gerek ise inanca mensup bölgede sevilen kanat önderleri başta olmak üzere kişi/ kişilerden aldığım bilgileri sizlerle paylaşmaya gayret göstereceğim.

*

Türkiye’de Hatay geneli özellikle İskenderun, kısmen Adana ve Mersin’de[4]; Lübnan’da ise daha çok kuzey kesimlerinde küçük bir grup olarak[5] yaşamaktadır. İçel ve Adana illerinde Arap Uşağı, Fellah olarak da anılan ʽAlavîlerin’[6] /Nusayrilerin sayıları hakkında net bilgi yoktur. Ancak Hatay ilinde bu grubun %30’a yakın olduğu araştırmalarda görülmektedir. Öyle ki Antakya -Harbiye mahallesi- İskenderun ve Samandağı’nda ilçelerinde Nusyarilerin yoğun olarak yaşadığı bilinmektedir. Bu bölge halkı Arapça’nın yanı sıra, Türkçe’ye de hâkimlerdir.

Nusayriler, kendilerini Ali’nin müritleri (ʽAlavî) olarak adlandırdılar ve böylelikle Şii mezhebe yakınlık oldukları söylenebiliriz. Ancak, tıpkı Anadolu Aleviliğinde olduğu üzere, Nusayriler de inanç itibariyle Sünniler kadar Şiilere uzaktır dersek de yanılmayız. Çünkü Şii felsefesi ve ibadet şekli Nusayriler tarafından “aşırılık” olarak yorumlanmaktadır.

Hatay Alevilerine göre, Anadolu’ya gelen ʽAlavîlere, burada Kızılbaş, Tahtacı, Hacı Bektaşi gibi çeşitli adlar verilmiştir. Alevilik öğretisi ise, Hz. Ali ile başlayan ve Muhammed el-Mehdî ile tamamlanan bir süreç olarak yorumlanmıştır.

Anadolu’daki diğer Alevi grupların fazla olduğu bilinmektedir. Ancak diğer aleviler ve Sünnilere kıyasla Nusayriler; Hz. Ali’yi “gerçek anlamda” tanıyan ve O’nu olduğu gibi kabul eden müminler olarak kendilerini görmektedir. Bu anlamda Hz. Ali’nin unvanlarından biri olarak Emirel Mü’min olduğunu söylerler.

Nusayrilik, gerek din tarihi, gerek öğretileri-dini ritüelleri ve gerekse dil ile içerdiği sosyal grup açısından Anadolu Aleviliğinden farklıdır. Diğer bir anlatımla, Anadolu Aleviliğindeki tarikat sırrı anlayışı, Ehlibeyt sevgisi Nusayrilik ile Anadolu Aleviliğini yakınlaştırmakla birlikte, muhteva açısından iki cemaat arasında farklılıklar görülmektedir. Ehlibeyt sevgisi, Nusayrileri ve Anadolu Alevilerini birbirine hatta Şiilere yakınlaştırmaktadır.

Ancak Anadolu Alevilerinde inanç ritüellerinde Buyruk[7] esasken, Nusayrilerde, doğrudan Kuran-ı Kerim esastır. Ayinlerde Anadolu Aleviliğinde kadın-erkek beraberken, Nusayrilerde ayrıdır. Nusayrilerde ayin erkekler tarafından yapılır. Öte yandan Anadolu Aleviliğinde ayinin çarkları olan hizmetler (oniki hizmet) ile müzik-saz ve semah, ritüeli oluştururken, bunlara Nusayrilerde rastlanmamaktadır.

Dini lider Nusayrilerde şeyh, Anadolu Alevilerinde dededir. Şeyhlik ve dedelik soydan gelir, soya dayalıdır. İkisi de dini bir kast oluşturur. Ancak atası, babası şeyh veya dede olan kişi şeyh veya dede olabilir.

Anadolu Alevileri dedeleri, Hacı Bektaş Veli’yi pir olarak kabul ederken, Nusayri şeyhleri H. Bektaş Veli’yi dini bir lider olarak kabullenmezler.

Alevilikte Şamanizm’e benzer bir Bektaşi mitolojisi hâkimken, Nusayrilerde Hz Ali’yi merkeze alan İslami mitoloji belirgindir.

Nusayrilerin “namaz” ibadetine gelecek olursak. Sünni geleneğindekine benzer bir namaz ibadeti yoktur. Namaz ibadetleri daha çok zikir şeklindedir.

Anadolu alevi ayinlerinde olan semah ve on iki hizmet, Nusayrilerde yoktur. Nusayri ibadetlerine sadece erkekler katılır. Toplu olarak yapılacak namazlara ise sadece davet edilen kişiler katılabilir. Namaz yerinde; güzel kokusundan ötürü Reyhan, Bakhur/Buhur bitkisi ve üzüm suyu bulundurulur.

Toplu da olabileceği gibi tek başına iken de namazın edası mümkündür. Ancak toplu halde ibadet yapılacak ise şeyhin önderliğinde en az üç kişiye ihtiyaç vardır. Temiz olan her yerde namaz mümkündür. Burası türbe, ziyaret hatta birinin evi bile olabilir. En önemli şart temiz olmasıdır. Ayini asla kadınlar yönetemez ve katılamaz. Bir nevi ibadetlerden muaf tutulmuşlardır. Çünkü kadınların doğurganlık özelliği/ Menstrüasyon faktörü nedeniyle temiz sayılma durumu buna neden olarak gösterilmektedir. Çünkü namazın olmazsa olması temizliktir.

Diğer bir husus ise “amcalık” kültürüdür. Dini bilgiler genç erkeklere “amcalar” aracılığıyla aktarılırken, genç kızların böyle bir yükümlülüğü yoktur. Buradaki ‘amca’ akrabalık bağı ile alakası yoktur. Seçilen amca bir komşusu veya tanıdığı her hangi bir kişi olabilir. Amcanın yanında eğitime alınan genç verilen ödevleri/duaları öğrenene kadar o evin ahalisinden sayılır. Dini bilgilerin aktarımı sürecinde genç, amcanın evinden çıkmaması esastır ancak zorunlu değildir. Dini eğitimin belirli bir süresi yoktur. Gencin ezber yeteneğine göre bu süre uzayıp kısalabilir. Bir not daha paylaşmak istiyorum. Amcanın evindeki diğer kişiler gencin bundan sonraki hayatı için mahremdir. Nusayrilik ilmini amcadan öğrenen gencin şehadet etmesi de gerekir. Şehadet olarak; “Ben Nusayrî dininden, Cündübî itikâdından, Cünbülânî tarikatından, Hasîbî mezhebinden, Cillî görüşünden, Meymûnî fıkhından olduğuma şehâdet ederim.” Aynı sûrede geçen “Ben şehâdet ederim ki Ali bin Ebû Tâlib’den başka ilâh, Muhammed Mahmûd’dan başka hicâb, Selmân-ı Fârisî’den başka bab yoktur.” şeklinde söz söylenerek yerine getirilir. Böylelikle kişi Nusayrîlik’e girmiş olur.[8] Diğer bir kaynak ise kelime-i Şehadet olarak: “ Eşhedü En la ilahe illah, Eşhedü En Muhammedün Resulllah, Eşhedü En Ali-y’yün Veliyullah Vasi Rasülllah.” şeklinde belirtmişlerdir.

Tekrar namaza dönelim.

Nusayrilerdeki namazın Sünni ya da Şia anlayışındaki namazla ilgisi ve benzerliği yoktur. Namaz daha çok dua şeklindedir. Namaz öncesi abdest uygulaması Arap Alevilerde de mevcuttur. Ancak diğer mezhep namazlarındaki gibi secde, rükû biçimleri bulunmaz. Kâbe’ye dönme şartı aranmaz.

Namazın başında “Ali, Muhammed ve Selman’ı yüceltiriz” denerek başlanır ve sonunda ise “Ey yüce, büyük ve arıların efendisi Ali, bize merhamet et.” diyerek bitirilir. Namaz esnasında, Kur’an’dan Fatiha ve İhlâs sureleri ile öteki bazı kısa sureler, Kitâb el-Mecmû’daki sureler ve kuddâs adı verilen özel bazı duaları okunur.

Ehlibeyt soyundan geldiği düşünülen şeyh olmadan ayin olmaz. Şeyhe ve onun makamına gösterilen saygı, Hz. Peygamber’e ve Ehlibeyte gösterilen saygıdır. İnanca göre, Allah her yerde ve her taraftadır. Bu nedenle, ayinde oturma kuralı ve yönü yoktur. Diğer bir deyişle, her taraf kıbledir. İstenirse ya da gerekirse, halka biçiminde de oturulur. Şeyhin yanında, karşısında veya arkasında oturanlar da bulunabilir. Namaz ibadeti yapılan yerde; Reyhan ya da Bakhur bitkisini getiren, dağıtan ayak yardımcısı olarak adlandırabileceğimiz bir delikanlı, görevli olarak bulunmaktadır. Bunun dışında davet sahibi dediğimiz, o günkü toplantıyı planlayan kişide mutlaka mekânda bulunmak zorundadır. Onu görevi, gelenleri karşılamaktır. Ayinin son kısmında isteğe bağlı olarak yemek ikram edilmektedir.

Ayinin önemli bir kısmında, Kuranıkerim’den ayetler, Hz. Ali’den öğütler, şeyh tarafından okunur. Ehlibeyt-Oniki İmam ve Kerbela zikredilir. Saz yoktur; ancak şiir vardır. Şeyhlerin yazdığı özel şiirler, mersiyeler (ağıtlar) dillendirilir. Burada Hz. Ali’ye methiyeler düzülür. Ayinin sonuna doğru, sadece şeyhin verdiği yetki ile bir başkası da dua ve mersiye okuyabilir. Bunlar, şeyhin sağ tarafında oturan sağ kolu ve sol tarafında oturan sol koludur. Ayin dili, şiirler de dâhil olmak üzere baştan sona Arapçadır. Ayin Fâtiha suresiyle son aşamaya getirilir. Fâtiha suresiyle birlikte, herkes Oniki İmamın adını okur, anar. Bunu yemek izler. Yemekte, tıpkı namazdan sonra olduğu gibi içki de içilebilir. Ayinden önce bir koç kurban olarak kesilir. Eğer koç kesilemezse, mutlaka kasaptan bir koç kellesi getirilir. Yemekte kurban ya da koç kellesi yenilir. [9]

Nusayrilerin yıl içinde pek çok günde kutladıkları bayramları ve andıkları özel günleri vardır. Bu bayramlar ve günler genelde inançlarıyla ilgili tarihi olaylardan kaynaklanır. İslam tarihinde bu kutsal günler çok önemli olaylara sebebiyet vermiştir.  Bayramlar kutlama havasında geçer. Maddi durumu iyi olan insanlar, her yıl belli bir günün kutlanması olayını evinde üstlenir. Bayram kutlamaları geceden başlar. Çünkü sabah, namaz kılınacağından yemeklerin de sabaha kadar hazır edilmesi gerekir. Bayramın yapıldığı evde gece kurbanlar kesilir. Etleri ayıklanır. Ve büyük kazanlarda yemek hazırlığına başlanır. Bu yemeklerin ne olacağına bayramı üstlenen kişi karar verir. Çoğunlukla yapılan yemekler bulgur pilavı ya da hrisi denilen yemekler olur. Hrisi, buğdaydan yapılan etli bir yemektir. Yapımı çok zor olduğundan ve uzun sürdüğünden bu işi erkekler üstlenir. Kazanlara buğdayla beraber kesilen kurbanın etleri konur ve bunlar ağır ateşte pişirilir. Yemeğin iyi pişmesi için sık sık karıştırılması gerekir. Aşlar pişirildikten sonra yoksullara aş dağıtılır ve maddi yardım yapılır. Bayramı yapmayı üstlenen kişi,  o sabah,  tanıdıklarını ve komşularını belli bir saatte evine davet eder. Davetliler toplandığı zaman o günün anlam ve önemi ile ilgili hutbeler, Ehl-i Beyt yolunda nasihatler ve ibretli dinî olaylar, şeyhler tarafından insanlara anlatılır. Namaz kılını, Kur’an-ı Kerim okunur, hayır sahibine ve katılanlara dualar edilir. Bayramlarda insanlar bayramlaşıp yemeklerini yiyip dağılırlar.[10]

Kutlanan Bayram sayısı 100’den fazladır ancak en çok dikkat çekenleri burada belirtelim.

1- Gadir Bayramı 2- Kurban Bayramı 3- Ramazan Bayramı 4- Mübahale Bayramı 5- Hz.Peygamber’in Medine’ye Hicreti Bayramı (Feraş Bayramı) 6- Mevlid Ennebi (Hz.Peygamber’in Doğumu) Bayramı 7- Mevlid Ali Bin Ebitalib (Hz. Ali’nin Doğumu) Bayramı 8- Hz. Peygamber’e Vahyin İnmesi ve Nübüvvet Bayramı 9- Kadir Gecesi (gece kutlanır) 10- Berat Kandili (gece kutlanır) (Leylet Ennısf Min Şaban) 11- Mirac Kandili (gece kutlanır) 12- Mevlidi Fatıma (Hz. Fatıma’nın Doğum) Bayramı 13- Mevlidi İmam El Hasan Elmücteba ( Hz.İmam Hasan Müctebanın doğumu) Bayramı 14- Mevlidi İmam El Hüseyn Eşşehid (Hz. İmam Hüseyin Eşşehid’in Doğumu) Bayramı 15- Mevlidi İmam Ali Zeynel Abidin (Hz. İmam Zeynel Abidin’in Doğumu) Bayramı 16- Mevlidi İmam Muhammed El Bakır (Hz. İmam Bakır’ın Doğumu) Bayramı 17- Mevlidi İmam Cafer Essadık (Hz. Cafer Essadık Doğumu) Bayramı 18- Mevlidi İmam Musa El Kazım ( Hz. Musa El Kazım Doğumu) Bayramı 19- Mevlidi İmam Aliyyü Errida (Hz. İmam Ali Errida Doğumu) Bayramı 20- Mevlidi İmam Muhammed El Cevvad (Hz. İmam Elcevvad Doğumu ) Bayramı 21- Mevlidi İmam Aliyyül Hadi (Hz. İmam Aliyyül Hadi Doğumu) Bayramı 22- Mevlidi İmam El Hasan El Askeri (Hz.İmam El Hasan El Askeri Doğumu) Bayramı 23- Mevlidi İmam Muhammed El Mehdi (Hz. İmam El Mehdi Doğumu) Bayramı 24- Nevruz Bayramı

Anma Günleri ise:

1- Aşure Günü (Hz. El İmam Hüseyin’in Şahadeti) 2- Hz. Peygamber’in Vefatı 3- Hz. El İmam Ali’nin Vefatı 4- Hz. Fatıma’nın Vefatı 5- Hz. El İmam Hasan’ın Vefatı 6- Hz. El İmam Zeynel Abidin’in Vefatı 7- Hz. El İmam Bakır’ın Vefatı 8. Hz. El İmam Sadık’ın Vefatı 9- Hz. El İmam Kazım’ın Vefatı 10- Hz. El İmam Errida’nın Vefatı 11- Hz. El İmam Elcevvad’ın Vefatı 12- Hz. El İmam Elhadi’nin Vefatı 13- Hz. El İmam El Askeri’nin Vefatı

Gadir Bayramı, Alevilerde en kutsal gün sayılır. En fazla önemsedikleri gündür. Bu bayram, İslam peygamberi Hz. Muhammed’in Ali bin Ebu Talib’i halefi olarak atadığı gün olduğuna inanılan 18 Zilhicce’de kutlanır. Bütün Alevi Nusayriler o günü işi bırakıp bütün günlerini ibadet ve dua ile geçirirler. Alevi esnaflar dükkânlarını kapatırlar. Bütün bayramlarda olduğu gibi büyükbaş veya küçükbaş hayvanlar kurban edilir. Aşlar pişirilir.

Nusayrilikte Ziyaretler de oldukça önemli yer tutar. Ziyaret yerinin oluşması için belli şartlar vardır. Anadolu’ya akın eden Haçlı saldırılarında şehit olan kimseler için yapılan mekânlardır. Ayrıca bunun dışında halk tarafından kutsallığına inanılan bir şeyhin ölümü sonrası, ölen zat için de inşa edilen yerlere de ziyaret adı verilir. Ziyaret içerisinde temsili mezarlar da olabilir ancak gerçek bir mezar olmak şartı aranmaz. Bu anlamda bir yerin ziyaret olması için, kutsal bir mezarın, yatırın bulunması şart değildir. Üzeri kapalı, güzel ve temiz oturulacak yer olması yeterlidir.

Nusayrilerde Tenasüh dediğimiz ruh göçü inancı hâkimdir. Nusayri olan bir kişi tekrar tekrar dünyaya gelebilir.[11] Reenkarnasyon inancına göre önceki hayatta sevap kazananların, sonraki hayatlarında daha iyi şartlara sahip olarak yaşayacaklarına inalılar.  Kötülük işleyenlerin ise sonraki hayatlarında daha kötü şartla doğacaklarına hatta duruma göre hayvan olarak tekrar dünyaya geleceklerine inanırlar. Nusayrilere göre ahiret inancı diğer mezheplerdeki gibi değildir. Cennet ve cehennem bu dünyadadır.

Nusayrilerin tamamı kendilerini Ehl-i Beyt inancında ve Hz. Ali’nin soyundan geldiklerini söylerler. Bu açıdan farklı bir etnik yapının Nusayriliği kabul görmez. Nusayrilik sonradan seçilemez. Anne tarafından kan bağı ile Nusayrilik soy gibi devam eder. Bu açıdan Anadolu Alevilerinden ve Caferiyye Şiilinden ayrılırlar.

Nusayri mensubu kişilerden edindiğim bilgiye göre Hz. Ali peygamber olarak görmezler. Hz. Ali’nin bir nevi Allah’ın dünyadaki tecellisi olduğunu savunurlar. Hz. Ali zahirde bir insan gibi doğup, büyümüş ve ölmüştür. Ancak batında ise Hz.Ali Kâbe’de zuhur etmiştir. Hz. Ali’nin sayısız mucizeleri mevcuttur. Bunlardan birkaçı; Güneşi battıktan sonra geri çevirmesi, Hz. Ali’nin zuhrunda, Mekke-i Mükerreme’de zelzele olması ve putların yıkılması, Hz. Ali’nin Güneş’le konuşması, ölüleri diriltmesi, işareti ile Fırat’ın suyunun çekilmesi, bulutlara binip uçması, cinler ve hayvanlarla konuşması(Büyük bir yılanla), Hayber kalesinin fethi gibi…[12]

Bu anlatılardan da görüleceği gibi Hz. Ali’nin insanüstü güçlerinin olduğu Nusayrilerde kabul görmektedir. Alevî inancında Hz. Ali, evvel ve ahiridir. Çünkü inanışa göre Hz. Muhammed ve Hz. Ali’nin ruhları yaratılan ilk varlıklardır. Hiçbir şey yokken onların ruhları vardı. Bu yüzden O’nlar yaratılan varlıkların ilki yani evvelidir. Yine Hz. Ali, dünya var oldukça çeşitli biçimlerde dünya gelip gitmiştir ve sonunda Ali olarak görünmüştür. Yine Hz. Ali, ölmemiştir. Ali, dünyanın sonuna kadar da var olacaktır. Bu yüzden de ahirdir derler.

Ayrıca Hz. Ali için “konuşan kitap”, Kuran için ise “susan kitap” olduğuna dair bir hadise vurgu yaparak, Ali’nin kutsiyetini bu şekilde de öne çıkartılarak insanüstü olduğu vurgulanmaktadır.

Dinin şekillendiricisi olarak ashaptan Selman-ı Farisi kabul edilir. Nusayrilik aslında bir “sır” üzerine inşa olmuştur. Arap alfabesindeki üç harfle simgelenen sırı halk bilemez. Bu sırrı bilmek için ‘ermek’ diğer bir deyişle olgunlaşmak şarttır. Bu üç harf Ayn, Mim, Sin’dir. Bu harflerin Türkçe ’de ki karşılığı A, M ve S harfleridir. Ayn(A) harfi- Ali’yi, Mim (M) harfi – Muhammed’i, Sin(S) harfi ise Salman b.Farisî’yi simgeler. Harflerin karşılığı temsil ettiği isimlerin ilk harfi olması yönüyle kıymetlidir.

Nusayrilikte de Oruç, Zekât gibi kavramlar vardır. Oruç ibadetti Ramazan ayında yapılan oruç ibadetiyle aynıdır. Ancak Nusayri anlayışına göre zekât, dine bağlılık, Allah’ı, peygamberini ve Ehl-i beyti sevmeyi sürdürmektir. Selmân-ı Fârisî’yi temsil eder ve ‘dini öğrenip başkalarına nakletme’ manasındadır.[13]

Arap Aleviliğinde aynı Sünnilerde de olduğu gibi abdestli olma kuralı vardır. Namaz öncesi ve kuran okurken abdest şarttır. Abdestteki fiziki temizliğin dışında gönül olarak da temiz olmak şarttır.

Kuran-ı Kerim dışında adına “Sıbbara”dedikleri batini yönü baskın olan sır kitabı “Kitabu’l Mecmu’u” onlar için çok kıymetli ve kutsaldır. Kuran’ın özü ve dinin esas taşı niteliğindedir. Yani Nusayrilerin inanç ve esasları bu kitaptadır ve aynı zamanda din eğitimi ve ibadet kitabı olması yönüyle önemsenmektedir. Sıbbara’da geçen inanç esasları İsmaililikle örtüşmektedir. Hz. Ali’nin gücü, Allah ile aynı olduğu Sıbbara’da vurgulanmaktadır. Örneğin; Ali’den başka ilah olmadığı, doğmadığı, doğurulmadığı, her şeye kadir oluşu, esirgeyici ve bağışlayıcı oluşu vb. gibi birçok ifade bu kitapta bulunmaktadır. Bu kitap 16 sureden oluşmaktadır.[14]

Son olarak siyasi yönden de değerlendirme yaptığımızda; Türkiye’deki Nusayrilerin siyasi yönü sosyal demokrat olup vatan-bayrak sevgisine sahip ve Türkiye Cumhuriyetine sadık olduklarını da görmekteyiz. Ayrıca neredeyse tamamı “Kemalist” çizgidedir. Bu sadakatleri sadece gönülden değildir. Ziyaret olarak kullandıkları kutsal mekânlarında sadakat nişanesi olarak Türk Bayrağı, Hz. Ali’nin temsili fotoğrafı ve M. Kemal’in portresini bulundurmaktadırlar. Vatan/Devlet sevgisi üst düzeydedir. Bu hususta Hz. Ali şöyle buyurmuştur[15]:

  1. Allah ile aranızdaki hududu (Haram ve helali gözetin)
  2. Devlet ile aranızdaki hududu (Devlete karşı gelmeyin, kanunlara riayet edin)
  3. Komşunuzla aranızdaki hududu koruyunuz.

*Bu bilgililerin tamamı, Nusayri inancına mensup dostum tarafından onaylandıktan sonra burada paylaşılmıştır.

NOT: Nusayrilik hakkından sorduğum her soruya açık ve net şekilde yanıt alamadık. Bazı meselelerin “SIR” kapsamında olduğu iddia edildiği için bu noktalar yüzeysel geçildi.

Ancak genel anlamda birçok konuda sorduğumuz sorulara tatmin edici cevaplar aldık. Bu kapsamda sohbetini bizden esirgemeyen bölge insanı; Ercümet Bey’e, Ahmet K.’ye, Ali Y.’e Yılmaz K.’ye, Yusuf A.’ya, Ergin G.’ye ve diğer adını belirtmemi istemeyen dostlarıma teşekkürü borç bilirim.

[1] TÜRK Hüseyin, Nusayrîlik- İnanç Sistemleri ve Kültürel Özellikleri, Kaknüs Yayınları, İs-
tanbul2005

[2] https://islamansiklopedisi.org.tr/nusayrilik

[3] Kitâb el-Mecmû, Nusayrî inancının temelini teşkil eden, “Dinin esas taşı” olarak nitelendirilen sırlara sahip kutsal kitaptır.

[4] Cahit Aslan, Fellahlar’ın Sosyolojisi, Adana 2005, s. 56-65, 197-199

[5] T. Olsson, “Dağlıların ve Şehirlilerin İrfanı Suriyeli Alevilerin ya da Nusayrilerin Mezhebi”, a.e., s. 215-237.

[6] Alavî, çoğunlukla Suriye’de ve azınlık olarak da Türkiye’nin güney kesimlerinde yaşayan, Arap Alevileri’ni tanımlamakta kullanılan ortak tâbi

[7] Buyruk; geniş anlamıyla Aleviliğe dair dini metinlerin bir araya getirildiği mecmualara verilen umumi bir isim, dar anlamıyla ise bu mecmualarda yer alan Kızılbaş inanç ve ritüellerine dair temel kuralların açıklandığı metinlerin adıdır.

[8] Büyükkara, Prof. Dr. Mehmet Ali: “İslam Mezhepleri Tarihi” sayfa 156. Anadolu Üniversitesi Yayınları Eskişehir, Eylül 2010 ISBN 978-975-06-0738-7

[9] İsmail Engin: “Hatay Nusayrilerinde Din ve Dini Algılayış” Uluslararası Anadolu İnançları Kongresi Bildirileri (23-28 Ekim 2000, Ürgüp / Nevşehir). Ankara: ERVAK Yayınları 2001: 245-252.

[10] Nihad YENMİŞ, Arap Alevilinde Kutsal Günler ve Bayramlar, TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ / 2010 / 54

[11] https://hatay-nusayrilerinde-din-ve-dini-algilayis

[12] Hz.Ali’nin Mucizeleri ve Hadisleri, İpek Ofset, Adana 2018.

[13] Üzüm, İlyas (2000). “Türkiye’de Alevi/ Nusayrî Önderlerinin Eserlerinde İnanç Konularına Yaklaşım” İslam Araştırmaları Dergisi”. İslam Araştırmaları Dergisi, 4. s. 173-187

[14] Prof. Dr. Ahmet Turan, Kitabül Mecmu’u Tercümesi

[15] Hz.Ali’nin Mucizeleri ve Hadisleri, İpek Ofset, Adana 2018, s.176.